Tokat Niksar'ın Çamiçi Yaylası'na çam kokuları arasında yeşille, derelerle çevrili bir dağ evine uzanıyoruz. Bu ev, yoğun ve stresli iş hayatlarından fırsat bulabildikçe kaçabilecekleri bir yayla evi yaptırmak isteyen ev sahiplerimizin huzur yuvaları. Çok büyük emek ve uzun süren araştırmalar sonucunda, planının çiziminden, iç mekan tasarımına, hatta mobilyaların büyük bölümünün tasarlanıp, yapılmasına her detayın kendilerine ait olduğu bir ev yapmışlar. Bu evin fotoğrafları arasında gezmek harika, ama hikayesini dinlemek bambaşka bir keyif. Çünkü dışarıdan bakıldığında içini ele vermeyen bu evden sadece bir tane var! Her parça öyle özenle, öyle zevkle seçilmiş..
Ev sahibimiz Ebru hanımın ailesinin bu bölgede bir restoranı var. Dolayısıyla eskiden beri bildikleri bu araziye bir ev yapmak, uzun yıllardan beri hayali olmuş. Belki 10 yıl önce, henüz üniversite öğrencisiyken bir gece rüyasında üçgen bir evde yaşadığını görmüş.Hayalin adı da o zaman konmuş:"Bir gün yaylada dik çatılı, üçgen bir ev yaptırmak!"
Ebru hanımın tasarıma ilgisi var. Ama teknik bir bilgisi yok. Referans ile bir mimarla görüşmüşler. Mimarın istediği ücret, bütçelerinin çok üzerinde olunca, Ebru hanım "bunu neden ben yapmayayım?" demiş ve başlamış çizim programları öğrenmeye. Bunu dinlerken, ev sahibimizin küçük bir kızı olduğunu ve gecesi, gündüzü belli olmadan, ameliyat hemşiresi olarak çalıştığını unutmayalım.. Hayal büyük olunca, elden her şey gelmeye başlıyor tabi.
Evi yaptırırken, örnek planları çokça incelese de, iç mekan tasarımında fikir alabileceği görsellere bakmaktan kaçınmış. "Tam bir boğa burcuyum" diyor sebebini sorduğumuzda. Trendler, moda hiç bir zaman ilgisini çekmemiş. Evinin kendisine ait bir dili, kendilerini yansıtan bir tasarımı olsun istemiş. Fazla değil, az ve öz mobilya almış. Dekoruna eklediği her parçanın kaliteli olmasına önem vermiş. Halılar el dokuma; mobilyalar masif ahşap, seramikler el boyama.. Her yerde bulunabilen şeyler istememiş. Her parça özel tasarım; 55 yıllık yıpranmış parçalar da değerlenmiş, yeni objeler, yeni mobilyalar da eklenmiş.
Burası bir Alaçatı evi değil. Çevresi derelerle, ormanla, yemyeşil doğayla çevrili bir yayla evi. Ebru hanım da bunun gayet bilincinde. Çevresine saygı gösteren, bulunduğu ortama adapte olmuş; hatta ortamın içine harmanlanmış bir ev tasarlamak istemiş. Şimdilerde bu doğal güzelliğe uyumlu olmayan yapılaşmayı görmek ise içini burkuyor. Bahçeler küçülmüş. Müstakil yayla evleri, yerlerini apartmanlara bırakmaya başlamış bile..
Bu ev bir hayalin vücut bulmuş hali. Yorgunluk, evet anlatılmaz.. Ama şimdi kahvesini alıp, kış bahçesine çıktığında, kızını bahçede derenin yanında oynarken izlemek, bütün bu yorgunluğu unutturuyor. Evlerini tamamlandıklarında eşi Ebru hanıma sormuş: Evet artık yeter mi? Mutlu musun? Ebru hanımın cevabı ise gayet net. "Ne bitmesi. Daha yeni başlıyoruz!"
Bu evin hikayesi ve artık keyfinin sürüldüğü süreç Ebru hanımın Instagram hesabı @dageviblog 'da. Buyrun konuk olalım..